25 Kasım 2015 Çarşamba

KAÇMA-SUÇLAMA-YÜZLEŞ..


Diyelim ki;  işyerinizde sizin enerjinizi düşüren, sinirlerinizi zıplatan, tam keyfiniz yerindeyken yaptığı bir hareket ya da söylediği bir cümleyle duygu dünyanızın altını üstüne getirmeyi  başaran  sizin deyiminizle sizi ‘’gıcık’’ eden birileri var. Zaman zaman ‘’ay yok artık ben bu duruma daha fazla dayanamayacağım, aman Allah’ın dan bulsun noktasına kadar geliyorsunuz. Hatta ve hatta artık başka  iş arayışlarına bile girdiniz..

Olayı böyle sürdürdüğünüz sürece bilin bakalım ne olacak; olay farklı formatlarla farklı insanlarla devam edecek. Çünkü yaşadığın problemde durumu yaratmanın sorumluluğunu üzerine alma cesareti göstermiyorsun. Hep karşımdaki suçlu, karşımdaki yanlış, karşımdaki haksızlık  yapan taraf .. O gıcık, o suçlu.. Ama ben mükemmelim, ben haklıyım, ben doğruyum..

 Eğer böyle bir ilişki dinamiği varsa çekim yasası gereği bir şekilde bir yaratım var demektir.. Bir ilişki problemi yaşandığında karşımdakini nasıl değiştirebilirim diye sormak yerine,  ‘’karşımdaki hiç değişmeyecek olsa ben kim olurum, nasıl davranan kişi olurdum,  ben kim olsam ki hayatımda artık bu sorun benim için sorun olmaktan çıkar, bu yaşadığımız durumla ilgili o hiç değişmediğinde ben bu durumla okey olabilicek miyim’’ diye üstünde düşünüp, bir an evvel karşınızdakiyle uğraşmayı kesip kendi içinize dönmelisiniz.

Bu hayatta kim olmayı seçtiğine bak. Hayat sadece seçim ve kararlarımızdan ibaret. Ya kurbanlıklarınla karşıdakini suçlarsın, aynı durumları aynı olayları farklı farklı insanlarla yaşamaya devam edersin ya da hayatının sorumluluğunu üstlenir değişimi başlatırsın.. Karar senin.


Gökben..

16 Eylül 2015 Çarşamba

insanın en büyük günahı gereksiz üzülmek, en sıcak cehennemii ise kendine duyduğu öfkedir..

4 Nisan 2015 Cumartesi

mutlu hayat!!!!!!!

MUTLU BİR HAYAT, MUTLU BİR SÜRÜ ANIN DİZİLİMİDİR. BAZI İNSANLAR O KADAR


ÇOK MUTLU BİR HAYATIN PEŞİNDEN KOŞUYORLAR Kİ MUTLU ANLARA İZİN


VERMEYİ UNUTUYORLAR....

1 Nisan 2015 Çarşamba

uçuyorum :)

Süper ötesi günden merhabalarrr.. bugün bir vosvos galericisinden çıktım. Altımda kırmızı üstü açık vosvosumla sevgilime doğru gidiyorum. Rüzgardan saçlarım ve boynumda ki fularım uçuş uçuş sevgiliye gidiyoruz nasıl mutluyum tarif edebilir miyim acaba heyecandan kalbim yerinden fırlayacak. Arabamı görseniz bayılırsınız,  geçtiğim yerlerden herkesin gözü arabamda gıcır gıcır parlak kan kırmızısı renkte, cantları pırıl pırıl, tertemiz yeni mis gibi  içinde muhteşem bi güzellik uçuyorum benim ki araba kullanmak değil ki uçak kullansam bu kadar keyif alır mıydım acaba? Sevgilim karşıda dikilmiş bana bakıyor yüzünde gülücükler sevgiyle beni seyrediyor. Sen ne tatlı bir şeysin diyor ne kadar yakışmış. Arabamdan atlayıp boynuna uçuyorum bu defa……. teşekkür ederim aşkım çok beğendimmmmm. seni çok seviyorum seni çok seviyorum yüzündeki her noktayı öpücüklere boğuyorum :)

huzurun resmi :)

Evimin bahçesini düzenliyorum artık bahar geldi çok şükür. bundan böyle vaktimin büyük bir bölümünü burada geçireceğim için düzenlemek şart oldu. sağ olsun Cemal bey bahçıvanımız  gerekli düzenlemeleri yaptı. Ellerine kollarına sağlık.. Çok renkli hem yeşil hem de mis gibi renk renk çiçeklerle bahçemde bahar açtı. Az evvel yeni seçtiğim koltuklar da geldi onların havuzun kenarında bi yere koyucam. Beyaz iskambil seçtim burası için .  O eski ahşap iskambiller yerine beyaz renk bahçeme ayrı bir ferahlık katacak. Minderleri  mercan mavisi.  Beyaz renkli sehpamız la kombine harika oldu.. Allah’ım burada vakit geçirmek ne kadar güzel olacak insanın içi açılıyor bi yerde havuz bir yerde mis gibi kokan çiçekler huzur kokuyor burası huzur. Sevgilime ne hoş bir sürpriz olacak gördüğünde bayılacak. Canım aşkım eve gelme saatin de yaklaşmış gidip senin için üstüme başıma biraz çeki düzen veriyim de akşam yemeğimizi burada yiyelim. Ayşe hanım bugün bizim için nefis balıklar pişirdi .. ohhhh acıktım vallahi hadi acele et çok özledim seniiiii  :)

SÜRPRİZZZZ

Sabah kahvaltımı büyük bir keyifle  yapmış, aşkımla mesajlarda günaydınlaşmış , mis gibi kahve kokusunu içime çeke çeke yudumluyorum. Köşedeki berjerin üstünde bıraktığım  darel ‘in kitabı takılıyor gözlerime. Gece üçe kadar o koltuğun üstünde  beni teslim alan satırlara yeniden büyük bir hevesle dönmek istiyorum. Kahve kupamı berjerin yanındaki sehpaya bırakıp  birkaç sayfa daha kahve-kitap iyi gider diye düşünüyorum ayraçla ayırdığım sayfayı açıp   kaldığım yerden başlamak üzere başlıyorum okumaya. Birkaç satırına gözlerim anca dokunmuştu ki kapının çaldığını duyuyorum. Zihnim hemen birisini bekleyip beklemediğimi birkaç küçük saniyede  sorguladı. Hayır beklemiyoruz kimseyi diyen içimdeki sesle, hem tatlı tatlı muhabbet ediyor hem de kapıya doğru ilerlerken üstüme başıma çeki düzen veriyorum  
Kapıyı açıyorum ,O da nesi bir sürü parlak kırmızı bişiler var kapının tamamını kaplamış, öyle çoklar ki önce ne olduğunu tam olarak anlayamadım fakat biraz daha bakışlarımı yoğunlaştırdığım da !!! balonlar aşkınaaaaaaa diye haykırıyorum heyecanla . Bir sürü kalp şeklinde kırmızı parlak uçan balonların arkasından bana gülümseyen aşkımın sesini duyuyorum;  günaydınnnn sevgilimmm!!!!!!!
 sürpriz makinası sevgilim benim……… belinden sarılıp onu kendime çekiyorum yüzündeki her noktayı öpücük yağmuruna tutuyorum. Sen varlığına binlerce kere şükrettiğim  başıma gelen ennnnnnnn  ama en güzel armağansın.

aşkk

Bir haftadır aralıksız yağan kar nihayet durdu. Yollar kapalı. Yirmi cm. ye ulaşan kar araçlara geçit vermiyor. Trafikte araç görmek mümkün değil bu koşullarda.  Mecbur kalan bir kaç kişi de kayan araçlarının içinde panikleyip yeniden stop eden araçlarından inip, düşe kalka komik görüntüler eşliğinde yürümeye çalışan diğer insanlara karışıyorlar. Herkes bu doğal muhteşem görüntünün tadını çıkartmayı çoktan unutmuş bile. Özgürlüğü kısıtlayan bu can sıkıntısı durum için çareler arıyorlar. Penceremin önünde bir taraftan dışarda olan biteni izliyor bir taraftan da bu muhteşem güzelliğin tadını çıkartıyorum. Epey zamandır sesi soluğu çıkmayan telefonuma yöneldiğimde hatların çalışmadığını görüyorum. Biraz canım sıkılır gibi oluyor ama fazla üstünde durmuyorum mutfağa doğru yönelip kendime sıcacık demli taze bir çay yapma fikri yüzümü güldürüyor. Bir haftadır şehre çöken sessizliği helikopter sesleri bölüyor, o an zihnimde birisinin hastalanıp yardıma koşan Kızılay helikopterinin hastaya ulaştığı sahne canlanıyor. Sesler daha bir kuvvetleniyor elimdeki çay makinasını yerine bırakıp mutfak penceresine doğru ilerliyorum. O an da askımın helikopterden inmiş ve çalışan helikopterin rüzgârının da etkisiyle biraz da zorlanarak karlar içinde güçlükle bana doğru ilerlediğini görüyorum. Günlerdir göremediğim sevgilime özlemle koşuyorum. Kapıyı açtığımda gülümserken kısılan gözleriyle bana hala burada mısın sen diye çıkışmasıyla buluşuyorum. Nereye diye sormak bile aklıma gelmeden çizmelerimi ve kalın beyaz paltomu üstüme geçirmem birkaç dakika içinde gerçekleşiyor. Düşmeyeyim diye belimden kavrayan aşkımla nereye gittiğimi bilmeden acaba şimdi hangi sürprizle karşılaşacağımın heyecanı içinde helikoptere doğru yürüyoruzJ

21 Mart 2015 Cumartesi

BARAKA KENT


Yokuş aşağı tahta köprüyü yürüdükten sonra  harika bir boğaz manzarası ve yemyeşil ağaçların yaydığı  buram buram huzuru kokluyorum derinden. Kahverengi demir korkuluklardan destek alarak izlediğim  bu muhteşem görüntüyü beynime kazımakla meşgulüm... İri dalgalı saçlarımın her tutamı  bu ılık hava akımına kendini teslim etmiş, uyum içinde..


Tam gözlerimi kaçırdığım sırada bir manzara takılıyor göz bebeklerime. Gördüğüm resme doğru koşarcasına yürüyorum . Her  bir dalından patlamış  binlerce pembe çiçekleri olan kimbilir kaç kök sarmaşıklarla kaplı minik bir baraka şehriyle karşı karşıyayım..  Barakanın içinde  tahta sedirler, üstüne  gelişi güzel bırakılmış her biri  pazen kumaşlardan dikilmiş  kırlentlerle süslenmiş. Ön tarafında dikdörtgen tahta masalar üstünde, taze kır çiçekleri ve burada keyifle kitap okuyan insanlar.. Demir mavi çaydanlıkların oturtulduğu buharı birbirine karışan mangallarda pişen tadına doyulmaz çaylar her masanın kendi kullanımında. İşte böyle mis gibi çay ve çiçek kokuları eşliğinde sakin huzur mutluluk dolu bu alanı, siz de deneyimlemek ister miydiniz ?

26 Şubat 2015 Perşembe

Erken Büyümek Zorunda Kalan Çocuklarımız Var Bizim..

Adı Mehmet.. En fazla 7-8 yaşlarında.. Her çocuk gibi o da masum, tertemiz...Dizlerini örten kırmızı şortunu yeşil bir tişörtle kombinlemiş. Ama öyle aynanın önüne geçip renk uyumuna nasıl durduğuna bakarak seçtiğinden falan değil , zaten giyecek bir ya da en fazla iki adet kıyafeti var Mehmet’in .. Aylardır yüzü banyo yüzü görmemiş. Kirli suratıyla yeni ve mutlu bir sabaha  daha uyanıyor bugün. Belki de aylardır aynı Tşörtle yatıp kalkıyor. Öyle kirli ki tşörtü üstündeki desenler çizgiler kaybolmaya yüz tutmuş.. Saçlarına şekil vermek şöyle dursun, bir de iki numara traş ettirmişler garibimi . Ayağına giyecek ayakkabası olmadığı için yalın ayak basıyor  İstanbul’un soğuk taşlarına.  Arkasını dönüp el sallıyor kardeşlerine. iki tanesi tahtadan eski baraka evlerinin kırık dökük penceresinden uğurluyorlar  abilerini . Abi çalışmaya gidiyor..  Bir-iki yıl sonra aynı kaderi paylaşacaklarını biliyorlar ama çocuk akıllarıyla herşeyi  oyuna çevirdikleri gibi bu durum da düşlerinde heyecanlı bir  oyun onlar için. Hayat sevimli hayat  korkusuz  hayat mutlu  minik yüreklere. İkisinin de gözlerindeki çakmak çakmak bakışlar  ve  yüzlerindeki kocaman doğal gülümseyişleri  onları gören tüm kalplere akıyor..  Abilerinden  dönüşte  çikolata sipariş etmeyi unutmuyorlar her çocuk gibi.. Abi de el sallayarak yürüyor bugünkü nasibinin peşinden… Minicik avuçları evden öğle yemeği için bir  parça ekmeği kavramış  ilerliyor hayatın içine. Sokağın başında kendi gibi gariban bir köpek yanaşıyor yanı başına. Gözlerini Mehmet’in elinde tuttuğu ekmeğe dikmiş öylece bakıyor, ortak olmak istiyor o bir parçacık katıksız ekmeğe..  Belli ki oda günlerdir midesini dolduracak bir şeyler bulamamış, Mehmet’in öğle yemeğine ortak olma derdinde... Üstü başı, yüzü gözü tozdan gözükmese de yüreği tertertemiz gönlü zengin çocuk Mehmet , azığını  paylaşıyor  yeni tanıştığı minik dostuyla.. Birlikte serin bi sonbahar sabahı İstanbul’un hareketli hayatına karışıyorlar.. 

23 Şubat 2015 Pazartesi

Gunesli ve enerji dolu bir cumartesi sabahı yürüyüşünün  insanın ömrününe ömür kattığı görüşündeyim. Bu bilinçle ilerlerken  kafamı gökyüzüne kaldırıp baktığımda tertemiz bir mavilik üstünde tek bir tane kocaman bir bulut  kümesi gök yüzüne hakimiyetini ilan etmiş, oralardan olan biteni izlemekle meşgul.  Dağlar gökyüzüyle birleşmiş ve aynı mavi tondan ulu dağlara da bulaştırmış durumda. Burda dağlar  öyle bildiğiniz sıradan kahverengi dağlardan falan değil.. Eğer öyle  düşünüyorsanız  çok yanılıyorsunuz. Gökyüzüyle aynı renkte buz mavisi.. Hemen altındaki bayırlar sarı ve yeşille bezenmiş. İrili ufaklı bodur ağaçlar yürüme yolunun biraz gerisinde daha büyük heybet li ağaçların aralarında şirin mi şirin bir görüntü sergiliyor. O kadar güzeller ki sanırım herkes bu doğal güzelliğin bozulmasına kıyamıyor olucaklar ki ince uzun yürüme yolunun her iki tarafını boyları yarım metreyi geçmeyecek uzunlukta kalın odunumsu ağaççıkları aralarında belli bir mesafe bırakarak bağladıkları tellerle çevirmişler.. Yol çok dar ve ancak iki insanın yan yana yürüyebileceği genişlikte.. Bence yürümeyi keyfe dönüştürmek  için  bu köyün insanlarına  bu yolu açarak torpil geçilmek istenmiş. ..Muhteşem doğa güzellikleri eşliğinde ciğerlerime çektiğim mis gibi havanın tüm bedenimi sağlıkla doldurduğunu bilmenin huzuruyla yoluma devam ediyorum.. Bir yürüyüş ancak bu kadar keyifli olabilirdi diye düşünürken köylü kadınların hemen arkalarındaki ağaçlardan topladıkları taze meyvelerden kurdukları standlar beni karşılıyor. Hepsi o kadar taze görünüyor ki  taşımakta zorlanmayacağım kadar tadımlık her birinden alıyorum.. Birkaç dakikalık muhabbetten sonra ayrılıyorum yanlarından.Zaten şehre girmeme de çok az kalmış haftaya cumartesi yeniden gelmenin sözünü kendime verdikten sonra kenarda beni bekleyen arabama atlayıp şehrin kalabalığına  karışıyorum..

22 Şubat 2015 Pazar

İşte baharın müjdecisi olan  cemreler benim bahçeme de düştü. Bahar gelişini yeşilin binbir tonuna dokunarak ispatlamaya çalışır gibi adeta.. İyice yaklaşıyorum arka arkaya  tomurcuklarından patlamış yeni yeni filizlenmiş kahverengi dallar üzerinde ne kadar da canlı ıslak ve şıksınız. Her biriniz zümrüt renkli kolyeler gibi göz kamaştırmışsınız .Rüzgarın hafiften içimi ürperttiğini hissederek yeşil renkli tahta sandalyenin üstünde duran kırmızı polar şalımı omuzlarıma atıp  huzuru, gözlerimi hafiften kısmama sebep olan yanaklarımı ısıran güneşi , mis gibi kokular yayan nergisleri içime çekiyorum. Ohhh mis gibi gerçektende..Keyifli kahve-  kitap ikilisinin  beni bambaşka diyarlara götürmesine izin veriyorum. Renk renk zambakların,kendine özgü kokular yayan negislerin, hanımellerinin ve yeşilin her tonuyla dans eden bahçemin yarım metre kadar ilerisinde kurulu yuvarlak üstü kalın camla tamamlanmış ahşap masama elimde ara ara yudumladığım  kahve kupamı yavaşça  bırakıyorum. Hemen yan tarafda duran bisikletimi gözüme kestiriyorum ama kitaptan sonra sendeyim şeklinde gözkırpıyorum. Gülümsüyoruz birbirimize ve ben herbiri farklı renklerde olan  sandalyelerden birinin üstüne kendimi bırakıyorum.....
Öncelikle arkadaşlarımın desteği ve ısrarıyla yazılarımı paylaşabiliceğim ve bu yeteneğimi daha fazla ilerletebilmek için iki hafta önce  hedefime aldıktan sonra böyle bir blog açma fikrini bana sunan gamze,sevim,ayşen,seher,selda,gonca, deniz  ve şu anda heyecandan aklıma gelmeyen isimlere çok ama çokkkkk  teşekkür etmek istedim .iyiki varsınız ..iyiki hayatımdasınız...